NUMARALI
HADİS-İ ŞERİF:
139 - (1061) حدثنا
سريج بن يونس.
حدثنا
إسماعيل بن
جعفر عن عمرو
بن يحيى بن
عمارة، عن
عباد بن تميم،
عن عبدالله بن
زيد؛ أن رسول
الله صلى الله
عليه وسلم لما
فتح حنينا قسم
الغنائم.
فأعطى
المؤلفة قلوبهم.
فبلغه أن
الأنصار
يحبون أن
يصيبوا ما أصاب
الناس. فقام
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم فخطبهم.
فحمد الله
وأثنى عليه.
ثم قال "يا معشر
الأنصار ! ألم
أجدكم ضلالا فهداكم
الله بي؟
وعالة،
فأغناكم الله
بي؟
ومتفرقين، فجمعكم
الله بي؟ "
ويقولون: الله
ورسوله أمن.
فقال" ألا
تجيبوني ؟"
فقالوا: الله
ورسوله أمن.
فقال:"أما
إنكم لوشئتم
أن تقولوا كذا
وكذا. وكان من
الأمر كذا
وكذا". لأشياء
عددها. زعم
عمرو أن لا
يحفظها. فقال:
" ألا ترضون أن
يذهب الناس
بالشاء
والإبل،
وتذهبون
برسول الله
إلى رحالكم؟
الأنصار شعار
والناس دثار.
ولولا الهجرة
لكنت امرأ من
الأنصار. ولو
سلك الناس
واديا وشعبا،
لسلكت وادي
الأنصار
وشعبهم. إنكم
ستلقون بعدي
أثرة. فاصبروا
حتى تلقوني
على الحوض".
[ش
(أن يصيبوا ما
أصاب الناس)
أي أن يجدوا
ما وجد الناس
من القسمة.
(عالة) أي
فقراء، جمع
عائل. وهو جمع
مطرد في
الأجوف
الثلاثي.
(ومتفرقين)
يعني
متدابرين،
يعادي بعضكم
بعضا. كما قال
تعالى: إذ
كنتم أعداء
فألف بين
قلوبكم.
الآية.
(بالشاء) هو
جمع شاة،
كشياه، وهي
الغنم.
(الأنصار شعار
والناس دثار)
قال أهل
اللغة: الشعار
الثوب الذي
يلي الجسد،
والدثار فوقه.
ومعني الحديث
الأنصار هم
البطانة والخاصة
والأصفياء
وألصق الناس
بي من سائر
الناس].
{139}
Bize Süreye b. Yûnus
rivayet etti. (Dediki): Bize îsmâil b. Ca'fer, Amr b. Yahya b. Umâra'dan, o da Abbâd
b. Temîm'den, o da Abdullah b. Zeyd'den naklen rivayet etti ki,
Resûlullah (Sallallahu
Aleyhi ve Sellem) Huneyn'i fethedince ganimetleri taksim ederek müellefe-i
kulûb'a dünyalıklar vermiş. Sonra Ensâr'ın dahî başkalarının ellerine geçen
mallardan almak istediklerini duymuş. Bunun üzerine Resulullah (Sallallahu
Aleyhi ve Sellem) ayağa kalkarak onlara hutbe okumuş: Allah'a hamd-ü sena
ettikten sonra:
— «Ey Ensar cemâati! Ben, sizi dalâlette
bulmadım mı Allah size benim vâsıtamla hidâyet vermedi mi? Fakir bularak Allah
benim vâsıtam ile sizi zengin etmedi mi? Dağınık bularak Allah, sizi benim
vâsıtam ile bir yere toplamadı mı?» buyurdu. Ensâr (bu suâllere hep):
— «Allah ve Resulünün ihsanı pek büyüktür.»
cevâbını veriyorlardı. Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem):
— «Bana cevap verseniz ya!» buyurdu. Ensâr
(yine):
— «Allah ve Resulünün nimetleri pek büyüktür.»
dediler. Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)
— «Siz isteseydiniz: şöyle şöyle söyler; filân
iş şöyle şöyle oldu, derdiniz.»
— Burada Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve
Sellem) bir çok şeyler'e işaret buyurmuş yalnız râvî Amr onları bekleyemediğini
söylemiştir. Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) sözüne devamla:
— «Başkalarının koyunlarla develerle gitmesine,
sizin de evlerinize Resulullah ile dönmenize razı olmaz mısınız? Ensâr iç
çamaşırı, başkaları ise dış çamaşırdırlar. Eğer hicret olmasaydı ben mutlaka
Ensâr'dan biri olurdum. Bütün insanlar bir vâdîyi ve dağ yolunu tutsa, ben
mutlaka Ensâr'ın vadisi ve yolunu tutardım. Şu muhakkak ki: sizler benden sonra
başkalarının kendinize tercih edildiğini göreceksiniz. (Ama) havuzun başında
bana kavuşuncaya kadar sabredin.» buyurdular.
İzah:
Bu hadîsi Buhâri
«Kitâbü'lMegazî»'de; bir kısmını da «Temenni» bahsinde tahrîc etmiştir.
Hunenyn: Mekke ile Tâif
arasında bir vadinin adıdır. Arapların meşhur panayırlarından biri olan
«Zülmecâz», Huneyn' in eteğindedir. Buraya «Evtâs» dahi denir.
Resulullah (Sallallahu Aleyhi
ve Sellem); «Siz, isteseniz şöyle şöyle der...» sözü ile «seni kavmin tekzîb
etti de, bize sığındın. Seni, evlerimizde misafir ettik, getirdiklerine
inandık, sana yardım ettik...» gibi Ensâr'ın hatırlarına gelebilecek söz ve
işlere işaret buyurmuştur. Bundan muradı: Tevazu, ve insafını bir daha
göstermektir. Aksi taktirde bütün bu husûsâtta minnet Ensâr'a değil, Resulullah
(Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'e aittir. Çünkü kendileri Ensâr diyarına hicret
edip, aralarında oturmasa Ensâr'la başkaları arasında hiç bir fark kalmazdı.
Onların başkalarından temayüz ettikleri fazilet ve üstünlük ancak ona yâr
olmalarındadır. Fahr-i Kâinat (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) Efendimizin:
«Sizler de Resulullah
ile beraber evlerinize dönmeye razı değil misiniz?» sözleri ile bu inceliğe
tembih buyurmuştur.
Yine aynı cümle Ensâr-ı
kiram' in o anda düşünemedikleri büyük bir hakikata işarettir. Bu hakikat
başkaları, fâni olan dünyâ mallan ile dönerken Ensâr'ın baki olan âhiret
hayatını kazanmış olarak evlerine dönmeleridir.
Hattâbi diyor ki:
Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)-
«Eğer hicret olmasaydı
ben mutlaka Ensâr'dan bir nefer olurdum.» sözü ile Ensâr'in gönüllerini almak,
dinleri hususunda kendilerini medh-u sena etmek istemiş hattâ hicret olmasa
Ensâr'dan sayılmasını temenni eylemiştir.
Yine Hattabi'nin
beyânına göre insanın âdedi, yolda olsun mola verilen yerlerde olsun kavminden
ayrılmamaktır. Hicaz arazisinin vadileri ve sarp dağ yolları çoktur. Yollar
ayrıldığı zaman her kavm-ü kabîle onlardan birini tutar. İşte bu ciheti göz
önüne alarak Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem), Ensâr ile beraber olmak
istemiştir. Maamâfih vadiden mezhep mânası kastedilmiş de olabilir. Nitekim
araplar: «Filân bir vadide, ben bir vadideydim.» derler.
İç ve dış çamaşırı tâbirleri
Ensâr-ı kirâm'm Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'e yakınlığından
kinayedir. Bu sözler Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem), Ensâr'ın
kendisine en yakın insanlar olduklarını anlatmak istemiştir.
Hadis-i şerifte
zikredilen havuzdan murâd: Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'irı mahşer
yerindeki havz-u kevseridir.
Hadisin son cümlesi ile
Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) Efendimiz:
«Ölünceye kadar
sabredin, öldükten sonra beni havuzumun başında bulacaksınız. Bu suretle
sabrınızın mükâfaatını görecek, hem size zulmedenlerden hakkınız alınacak hem
de havz-ı kevserden içmek bahtiyarlığına nail olacaksınız. Size orada daha nice
i'zâz-u ikramlar yapılcak, sevaplar verilecektir.» demek İstemiştir.